Tutsaktı düşlerimiz, sert bakışlar altında yumuşardık; ovale yakın elips kesilirdik. Ama içimizdeki sövgüde birleşir, sinsi bir kasırga gibi hiç olmadık yerde devleşirdik.
Sivriydi dilimiz, Şahmeran'ın kanından yudumlamışçasına tıslar; Medusa'nın saçlarıyla gizlerdi çıplaklığını kelimelerimiz.
Okyanus dibinde gömülü bir medeniyetin varisiydik de sanki, kutsal bir ruhun taşıyıcısıydı bedenimiz.
Deniz kızlarının türküleriydi her gece darmadağın o evde buruşturup attığımız nameler.
Biz bozguna uğrattık, biz yaktık yıktık.
Hep bizdik, ikimizdik.
Ten uyumu değildi, fikirlerimiz de karşıttı lakin savurdukça kavramlarımızı birbirine bulandı; köpürdü, çağladı, eridik o kızgın teorilerin her bir dalgasında.
Uyumumuz uyumsuzluğumuzdu, aklımın kıyısında unuttuğum küçüğün ellerinden tutup kaldırdığın o gece de uyumsuzduk.
Ne kadar garip ki sen paragrafların bitiminde kör karanlık bir kuyuya yuvarlanıp gittiğinde, ben cümlelerin sarkıttığı kalın halata sarılı yükselirken göğe; bambaşkaydık.
Seni kaybetmeden önce, o ıssız sayfaların kucağında, gözbebeklerin solmadan önce.